Wednesday, December 29, 2010

Kres gunleri basladi..

Cocuklarin kresteki ilk gunleri ve ofiste elim ayagim kilitlenmis, gozlerim telefonda bekliyorum.
Ilk haberlere gore, Ozan Nicola'nin bacaklarina sarilmis, birakmamis.. Sonrasinda da durmamacasina aglamaya baslamis. Ezgi ise bir kosede kalakalmis..Ilk mesajin sonunda Nicola "Krestekilere soyledim, 15 dakika daha aglarlarsa gidip alacagim" diyor... Ardindan da ekliyor.. "ben bu kadar zorlandiysam kimbilir sen ne yapardin "

Gozumun onunde bir sahne beliriyor. Disci koltugunda oturuyorum. 6 yasinda ya varim, ya yokum..Babam elimden tum gucuyle tutmus, hic birakmiyor.... Bir yandan da, belli ki elleri titreyen genc doktor Pervin Hanima, "cek Pervin Hanim, CEK, CEK, CEEK " diye bagiriyor.. Babam ama niye oyle diyor? Cekmesin Pervin Hanim, biraksin disimi.. Bu babam da bana niye hic acimiyor?? Dur yapma Pervin Hanim desin, birak kizimi desin, gel kizim gidelim desin.. Demiyor.. Demiyor. Hic anlamiyorum.. Cok agliyorum..

O zaman anlamadigimi simdi anliyorum.. "Alma cocuklari" diyorum Nicola'ya. Ne kadar aglarlarsa aglasinlar, sakin gideyim goruneyim deme.. Bugun en zor gun. Yarin daha kolay olacak...

Aksam oluyor eve gidiyorum.. Ozan her zamanki gibi neseli, Ezgi'de pek bir degisiklik yok. Bekledigim bunalimi yasamiyor gibiler. Yalniz bir ara Ezgi'ye soruyorum..

- Ezgicigim, bugun nursery'e (krese) mi gittiniz?
Ezgi her zaman yaptigi gibi iki elini birbirine surterek:
-Anni nursery bittiii..

Anliyorum ki, kizim olayi kafasinda bitirmek istiyor..

Yine de bir baslangic..

Ikinci gunumuz oglen yemeginin ardindan verilen "cikoaltali kek" sayesinde daha kolay geciyor..

Sophie diye henuz tanismadigim ama telefonda gorustugum bir "key worker" dedikleri sorumlu ablalari var orada da... Ikinci gunun sonunda "simdi daha iyi anliyorum" diyor. Ozan'a sikliklla sarilmam, Ezgi'yi de kendi haline birakmam lazim.. Iyi anlamisin diyorum icimden. Gonlum ferahliyor.

Yarin ucuncu gunumuz.

Anne yine bir gozu telefonda gecirecek butun sabahi.

Arkalarindan "buyumus de krese gidermis yavrularim " diyecek. Yine ici daralacak, avuclari terleyecek. Ama Allah'a emanet edecek.. Gerisini dusunmeyecek..

Sunday, December 05, 2010

bir hayata yeni bastan...

gerektiginden uzun suren bir ikilemi, ust uste durmadan 4 gun yagan kar cozdu, sonrasinda da eridi gitti...

en bastan beri kararliydim, daha az calisacak, is guc meselelerine daha az kafa yoracaktim..

ancak baska bir firsat cikti karsima.. kacirilmamasi gereken birsey olabilirdi. Degerlendirmeli miydim?

annem bile ayni fkirdeydi.. yapardim ben, her isin ustesinden gelebilirdim.. ihtiyac aninda imdat diyecegim tek bir insan (ana baba komsu vs.) olmadan hem isimde ilerler, hem gunde 3 saat yolculuk eder, hem is cikislarinda iki yas bunalimina grizgah eden 2 mini canavarla ugrasir, ustune her aksam cesit cesit yemekler, sutlaclar yapar, yavrularimi iyi besler, iki elim kanda olsa beyazlari onyikamali yikar, yine de ben bu isin altindan kalkardim.

Is konusunda da gerekli kontaklar kurulmus, ilgili yerlerden onaylar alinmis, aklimda "interview" sorulariyla trenlerde hayali gorusmelere baslamistim..

ancak kalbimin icinde biryerlerde birsey iplerimi devamli geri cekti.. olmaz dedi..

en sonunda isin icinden cikamayip "Allahim birsey olsun ki karar vereyim" dedim..

Nitekim cok guzel birsey oldu - hemen ertesi gun..

Hic durmamacasina gunlerce yagacak bir kar basladi..

Uc gun boyunca cocuklarla evden cikamadik.. Ne Nicola ise gelebildi, ne biz gittik.. Dip dibe, burun buruna uc koca gun.. ara ara annenin babanin calismasina bile izin verdi yavrularim, bir an olsun bizi uzmedi..haftasonu travmalarinin hicbirinden eser yoktu, sanir2im biryerlere kacmak uzere olmadigimizi anlamislardi.

Kisaca bu olay hepimize ilac gibi geldi. Cocuklarin gozlerindeki o dogal nese, anneyi babayi devamli etrafta gormenin veridgi huzur inanilmazdi. Ben yan odada calisirken sirayla oyunlarini birakip yanima geliyorlar, ben tam bir cadi anne olarak "yine ne var!" moduna girmisken, bir kucucuk sarilip geri gidiyorlardi. Bazen Ozan bir kitabini alip geliyor, sandalyemin yanina oturup bacaklarini carpraz yapiyor, onbes dakika boyunca hic sikilmadan ayni sayfalara bakip kendi kendine konusuyordu.. Bazen de Ezgi Pitir pitir kosarak geliyor, ellerini birbirine surterek "tabi tabi (teletubby) bittiiii" diyordu.. Bu dort gun boyunca Ezgi her muzurlugun altindan cikan bir badem sekeriydi, ozan da opulmeye kucaklanmaya doymayan bir lokum.

peki ya ben?

ben sanirim hic hayatimda bu kadar huzurlu olmamistim.

bu pazar itibariyle de, haftalardir yaptigim onca monologun, diyalogun ardindan kararimi verdim.

Sanirim bu is gidecek, baskasi da gelirse gelecek gelmezse de gelmeyecek.. ama benim cocuklarimin 2. yasi her gun birer birer gececek.

Kisaca demem o ki, ben bu kis 3 gun ofiste, 4 gun evdeyim..

Beklerim :)

Monday, November 08, 2010

calisan anne-babanin iki cocukla park macerasi

Mahallenin parkiyla bizim evin arasi yuruyerek 5 dakika.. oyle yakin, oyle dumduz yol ki, hafta ici Nicola'lariyla en az iki kere gidip oynadiklari bu parkin yoluna cocuklari kendi baslarina koysak, elele tutusup yonlerini bulurlar, yoldan da kankalari Rangga'yi alir oyle giderler yani, o derece... Nitekim Ingiliz- Endonezya mamulu bu zeytin gozlu Ranggamiz da parkin kosesindeki evde oturur, oyle kral bir lokasyonu vardir yani evlerinin..

buna ragmen en son ne zaman biz coluk cocuk toplanip dordumuz parka gitmistik acaba diye sorduk kendimize haftasonunda.. eh, ilk hesaplara gore 1 sene filan onceydi...Utanmadik mi? Utandik.. yine de belli etmedik ...

Madem oyle, topladik bizim tayfayi, bes dakika sonra parktaydik.. biz daha kapisini acmayi becerememisken, ezgi ve ozan kemerlerini cozmeye baslamislardi.. Ardindan cocuk arabasindan ziplamalariyla kosmaya baslamalari bir oldu. Biz Tuna'yla daha hangi alet ne amac icin kullanilir bakip, yakindan inceleyeduralim, bizim ikili benim bile cesaret edemeyeceim kadar komplike bir kaydiragin ag seklindeki tirmanma seridinde hizla yukselmekteydiler.. Aman evladim yaman evladim demeye kalmadi, vijjjjjjttt diye kayip asagiya indiler.. Neyse kurtardik derken, Ezgi salincaklara dogru "viiiiiii" diyerek kosmaya basladi. Anne onu yakaladi derken baba Ozani hizla donen bir baska zimbirtinin uzerinde buldu.. Sonra hic tanimadigimiz insanlar bize gelip, "epey buyudu sizinkiler de" dedi..anladik ki, bu parka yabanci olan birtek bizmisiz.. bizim sipalar coktan mahallenin cocugu olmuslar da biz farkinda degilmisiz..

1 saatin sonunda anne baba sersemlemis, nereye bakacagini sasirmisti.. Hemen bir karar alindi,, etrafa dagilmis coluk, cocuk toplanip suruklemek suretiyle arabaya mihlandi. Birkac saniyelik bir dramanin ardindan kaderlerine razi olan cocuklar "babaay paark, babaay viii, babayy dog (buradaki dog da kapinin ustunde kopeginizin diskisini toplayiniz isaretindeki dog oluyor bu arada) " seklinde tum parkla vedalasmasiyla evin yolu tutuldu..

yine aklima unutulmayacak anlar kazidim.. alisveris merkezinde, evde, televizyonun karsisinda gecen her bir dakikaya acidim. ve sanirim yeni bir ders daha aldim. Bundan sonra parklar bizden sorulur!

Friday, October 08, 2010

Yaptim, evet..

Dun aksamdi vakit..guc isler yine boyumu asmisti.. cikma saatimi 15 dakika gecmis, tren saatime 20 dakika kalmisti... bu demek ki anne yine eve gec kalmisti...Nicolanin yuzu gozumun onunden gitmedi..

Ama ya simdi ya asla fikrini boynuma takmis dolasmistim tum gun.. bu agirlik ustumden ben bu isi yapmadan kalkmayacakti..Dunya duracakti, Visa batacakti, nicola kacacak, cocuklar evde ac kalacakti ve fakat bu is bugun olacakti...

Yazdigim satirlari sadece 1 kez okudum... caresizdi kelimelerim...satir aralarinda agladigimi bile anlayabilirlerdi..

Mouse geldi, SEND'in ustunde yerini buldu....durdu..durdu...TIK...


Part Time dilekcemi gonderdim... eve gelince cocuklara karsi sanki biraz daha basim dikti, gonlum rahatti...

Sunday, September 05, 2010

Nehir

ben yarina ne yemek yapayim diye dusunurken, biryerlerde bir anne ölmekte olan kizini düsünüyormus... bunu anlamak, kabullenmek mümkün mü?

nehir.. hic tanimadigim görmedigim canim nehir 3.5 yasinda.. 3.5 yasinda cocuk ölür mü? ölmez.. ama Nehir öldü..

icim kaniyor, varligindan hic haberdar olmadigim birseyler kalbimin icinde sizliyor, bogazimda birseyler dugumleniyor..

niye diye sormak istemiyorum, sorgulanmayacak seylerin oldugunu biliyorum hayatta. Aylardir her gün düsündügüm kuzu bu sabaha uyanmadi...

aklima soyle birsey geldi, sadece bu kadar aciya bir anlam vermeye calisirken.. belki onun misyonu buydu.. belki annesinin babasinin ablasinin hayatinda boyle bir rol oynamaya gelmisti. ve hepimizin hayatinda.. hickimseden ogrenemeyecegim dersleri ogrendim ben ondan. canim Nehir..

Zaten masumsun, zaten meleksin, simdi tam melek olacaksin.. yine de bizim dularaimizin yapamadigini sen yap, oralardan dua et, annene babana ablana bolca sabir, huzur versin Allah. Kolaylik versin...

Pembeler icinde uyu...

http://nehir-im.blogspot.com/

Tuesday, June 29, 2010

madem oyle, iste boyle...


Kendimi bildim bileli test ettigim bir durum var.. Ben ne zaman hayatimdan sikayet edecek olsam, daha cok sikayet etmemi gerektirecek baska bir konu vuku buluyor. Yapmayim, etmeyim diyorum, ama cogunlukla icimdeki drama queen susmuyor, bagira cagira soylenmek, oflamak puflamak, eteklerini cekistire cekistire tepinip ciyak ciyak aglamak istiyor. Sabahin 5inde cikip aksamin 6 sinda eve girdigim, egosu kafalarindan buyuk insanlarin kafami duvarlara vurdurttugu gunlerin sonunda, eve gelir gelmez bacaklarima dolanan iki adet kapris kuzusunu oradan oraya surukleyip dilim "daha dun annemizin kollarinda" diyip elim hafta ici tuketilmek uzere yapilip dondurulacak uc cesit yemek yaparken, bu durum tavan yapiyor, zavalli queen histeri krizleri icinde catlak kahkahalar atarak beni daha da cileden cikartiyor...


Ote yandan her calisan annenin "calismali miyim? calismamali miyim??" bunalimina girip girip cikamiyorum.. Bence elinin altinda hazir bir isi olup, bu rahatlikla simaran ve ev gecindirme derdi sirtinda olmayan her anne giriyor boyle bir tribe hayatinin bir doneminde. Peki nasil cikiyor, asil soru bu? Ben hala bu tuneldeyim iki ileri bir geri gitmekten bir turlu sonundaki isigi goremiyorum.. ya da isik diger yonde, ben aksi istikamette ilerlemekteyim.. bilemiyorum...

Ustune ustluk, Ozan ve Ezgi dunyadaki tum kotulukleri, cirkinlikleri ezip gececek kadar bal kupu oldular.. Kendi cocuklarim diye demiyorum, yemin ederim zamani geliyor soyle bir taraflarini issirip yememek icin kendimi zor tutuyorum.. Iki kardes kavga gurultu de olsa, bir yol buldular, kendi aralarinda anlasip gidiyorlar. Her dakika Ozanla didisen Ezgi, birimiz Ozan'a bir yanlis yapalim, hemen gozlerini ustumuze dikiyor. Eline bir parca ekmek verilsin, yarisini kardesine vermeden kendisi agzina almiyor.. Ozana ait birseyi yerde gorsun, aliyor, Ozani herneredeyse bulup eline tutusturuyor.. Tum bunlarin yaninda Ozan tum gun Ezgi kendiyle oynasin istiyor.. Her odadan "Eeeeee" diye ezgiyi cagiriyor.. Televizyonda sevdikleri birsey ciksin, hemen o da guluyor mu diye Ezginin yuzune bakiyor.

Hal boyleyken ben, ofiste ona buna dert anlatarak gecirdigim 3. saatin sonunda ev kadini, evde temizlik, yemek, cocuklari eglendirmekle gecen 5. saatin sonunda kariyer kadini olmaya karar verip, iki arada bir derede kalmis, elinde asasi, ustune pelerini kocaman taciyla oraya buraya kosturan, hicbriseyden memnun olmayip, karsisina gecen herkese soylenen alter ego drama queen olarak ortalikta dolasiyorum...

Tam hayat boyle akip gidiyor.. Biz kendi kucuk hayatlarimizda akip gidiyoruz.. Olanlar oluyor..

Bir cuma aksami gecikmeli olarak eve giriyorum.. Cumartesi Pazar calisacak olmanin ve az sonra gidilecek bir doktor randevusunun stresiyle kendimi Nicolayla kitap okuyan cocuklarin yanina atiyorum.. tam oturacakken Nicola "oturma... sana bisey soylemem lazim" diyor.. yuzundeki ifade soyleyecegi seyden hic de memnun olmayacagima isaret ediyor..Ardindan patlatiyor.. "I'm pregnant..." ve aglamaya basliyor...

Bu asamada kendimden bekledigim tum tepkiler, cigliklar, kiyametler, panik ataklar, hersey o anda alip basini gidiyor.. Yerine gercekten icten olarak sevinen bir ben kaliyor. "Whaaat?? No Waaayyy!!!" gibi bir iki anlamsiz sozden sonra ilk soyledigim sey, "cocuk sahibi olmak cok guzel birsey, sen benim cok sevdigim bir insansin, boyle birsey yasayacagin icin cok seviniyorum" oluyor.. nitekim gercekten de seviniyorum..ama sadece onun adina..

Aradan gecen cok yogun, cok duygusal uc gun sonra bugun durup dusununce, inanin ne yapacagimi bilmiyorum.. Nicola 6 haftalik hamile, ve calisabildigi kadar calisip dogumdan en fazla uc ay sonra kendi cocugunu da yanina alarak ise donmek istiyor... Tuna ile ben de kafamiz karisik, ihtimaller, senaryolar, riskler, kazanclar uzerinde her gun yeni bir teori gelistiriyor, her firsatta bizi bu durumlara dusuren bir ise yaramaz dogum kontrol yontemlerine soyleniyoruz..

Oluyor boyle seyler, ve ben hakediyorum... Cunku hic halimden memnun olamiyorum... yine de sikayet etmiyorum.. herkesin sagligi yerinde olduktan sonra oyle ya da boyle hallolur bu isler diye umuyorum. Simdilik stand by'da, gidisati izlemedeyim... Gunler yeni seyler getirecek, bu getireceklerinin yaninda yeni bir de bebek olacak.. Ben de gizliden gizliye evin icinde yine bir taze bebek olacak diye galiba seviniyorum.. Deli miyim, sacma miyim neyim? Bilmiyorum.

ps: nicolayi taniyanlar nolur tebrik etmesin... zira daha uzun aylar saklamak niyetinde kendisi..hadi bakalim..

Thursday, March 25, 2010

Networking??? Not working!!!

Ne zamandir gozlemledigim seyler var isyerinde. Bakiyorum, millet kipir kipir... Bulusmalar, gorusmeler, "networking lunch"lar, "coffee break"ler, is cikisi icilen "quick drink" ler ve hemen ardindan Iphone'lardan, Blackberry'lerden internet ortamlarina postalanan carsaf carsaf pozlar...

Ben sanirim boyle yetistirilmemisim. Benim gozumde patron dedigin ogretmen gibi birseydir (istisnalar haric!). Iyi anlasirsin, anlasmazsin ayri konu ama saymak zorundasin karsindakini. Patronun sozunu kesmezsin mesela, ya da oturup geyik yapmazsin. Lafini sozunu bilerek konusacaksin, tum toplantilarda not alacaksin, cep telefonunu kapali tutacaksin. Beraber her turlu etkinlige katilirsin, ama zilzurna sarhos olarak kendini kaybetmez, kalkip da patronuna essek kulagi yaparak fotograf cektirip ustune bir de facebook'ta yayinlamazsin..

Bana gore ayiptir bu isler.. Is ortaminda bir hiyerarsi vardir, olmalidir. Tabii ki koyun gibi gudulmeme gerek yok, ama kafamda cizdigim cerceve budur is ortaminda. Simdiye kadar da bir zararini gormedim..

Ama goruyorum ki artik boyle degil bu isler. Networking denilen yeni bir yetenek gelistirmis calisan insan kismi.. Artik kimin eli kimin cebinde belli degil. Daha dun ise girmis tipler ne yapiyor ne ediyorlar dalga dalga buyutuyorlar cevrelerini, atlaya atlaya kimlerle tanisip , kimlere kendilerini tanitiyorlar. Bunun adi da networking oluyor, isler buyuyor, kimler nerelere geliyor. Su gunlere kadar bravo diyordum, sapka cikariyordum, uykusuz kafamin alamadigi bu mevzulari fazla dert etmiyor, farketmeden ikinci gun de giydigim kusmuklu pantolonlarimla, makyazsiz suratimla, yolda giyip ofiste degistirmeyi unutup butun gun ayaklarimda dolastirdigim kumas pantolon alti spor ayakkabilarimla kimse zaten beni aralarina almaz diyip geri duruyordum.

Ancak bugun olan oldu... Ne zamandir bir konu uzerinde uzun uzun yazistigimiz Alman ofisinden bir sahis, Londra ofisinde oldugundan bahsetti. Tanisalim, goruselim demeye kalmadan, "coffee downstairs??" seklinde aldigim bir emaille aklim basima geldi...ININININNNN... Bir networking firsati iste gelip benim de kapimi calmisti... Hemen bir ustume basima goz attim..topuklu ayakkabi?? Check... mama/kusmuk/salya/sumuk izi olmayan nispeten yeni bir pantolon?? Check..... Makyaj ?? Kendi capinda check... Sac Bas? Check..O halde hazirdim..Gidebilirdim..Ben de artik bir networking chick olabilirdim.

Nitekim gittim de... Siyah takim elbiseliydi Jens abi, bir elinde Blackberrysi bir elinde Iphonuyla tum tilki satisci hasmetiyle beni beklemekteydi..Ofis bizim ofis ya, hemen kendisini agirlama ihtiyaci hissettim ..Bir Alman icin hicbirsey ifade etmeyen, son derece arabesk bir davranistir bu 'agirlama' icgudusu bu arada..Yine de bu bilgiyi kafamda gozardi ettim..kahvesini ben aldim. Aferin bana.. Oturduk bir masaya.. Benim elim ayagima dolasmasin mi? Sanki is gorusmesindeydim..... Yolculuk nasil, iyi misin hos musun temali 3 dakikalik muhabbetin sonunda hemen benim asil konuma atladim.. Bir 3 dakika da bu konunun uzerinde konustuk.. Jens abim, double shot kahvenin de verdigi bir motivasyonla tam sirket ici politika muhabbetlerine girecekti ki birden heyecandan ne yapacagimi sasirip, "ama benim simdi masama donmem lazim" diyiverdim... Daha kahvemizi alali 7 dakika olmustu... Daha bana kimsin nesin diye bile soramamisti...Neye ugradigini sasirmis Jens abi, "peki ama ben kahvemi kendi basima mi icecegim simdi" demekten oteye gidemedi, hizla masadan kalkmak icin toparlanmami anlamsiz gozlerle izledi.. Ben ise, artik bir noktada bu kadar sosyal ozurlu olmamin bir mazereti olmali diye dusundum (ne akilliyim!) ve 9'da cok onemli bir toplantimin oldugu yalanini uydurdum.. Masama gelir gelmez de ilk yaptigim 9'a uyduruk bir toplanti koymak oldu..Nolur nolmaz, madem beceriksizim, bari yalanci olmayayim, degil mi ama...

Kissadan hisse: ben sosyal yeteneklerimi annelikle birlikte coluk cocukla sinirlayarak iyi etmemisim...Sanirim artik azicik insan icine cikmam lazim... Kendime bir "havadan sudan konular" listesi yapmam, Ingiliz / AlmaN / Ispanyol super liglerini calismam, Butcenin detaylarini okumam, Turkiye'nin ABye yolculugunu tekrar degerlendirmem, ikinci bir dil ogrenmem, tanidik tanimdaik herkese selam vermem, yeni makyaj yontemleri ogrenmem, dar gelmeyen topuklu ayakkabilar almam, nicola'ya daha cok babysitting yaptirmam, calismam, okumam, yazmam, konusmam lazim...

Yahu neyime benim bu isler.. soyle bi cay demleyip icsek halbuki...fena mi olur?

Tuesday, March 16, 2010

gunler.. haftalar... aylar...yillar...


Isin gucun arasinda ofisteki Top Chick ablalardan biri 25 yasindan sonra hayatin nasil hizli gectigini anlatiyordu birine.. Nasil akiyor zaman anlamiyorum diyordu. Dogrudur, anlayamaz...Is cikisi gidilen ickilerden, partilerden, dunya turlarindan vakit kalmiyordur oturup gunleri saymaya..

Bizde de baska sebeplerden dolayi akis hizlandi, malumunuz iki adet cocuk imal ettik son 2 sene icinde..Pek de iyi ettik, memnun kaldik kendilerinden..Ozellikle de her muzige sallanan Ezo ve opucuk delisi Ozan gibi iki adet yavru verdigi icin yatip kalkip sukretmekteyiz Allah'a. Amma velakin bunun bir on uyarisi olmaliydi.... Birisi soyle tutup omuzlarimizdan "hazir misiniz?? emin misiniz??" diye sarsmaliydi... Bundan bir onceki isimde ikiz sahibi bir patronum vardi... (Alimcigim buralari bilir). Aksamlari is cikisina dogru Tunayla surada bulusalim, buraya gidelim, diye konustukca bana kotu kotu bakar, cik git gozume gorunme derdi. Pazartesileri ben tazelenmis, gozlerimin ici gulerek, enerji dolu ofise gelirken, o haftasonu yaptigi "acil" ziyaretlerini anlatarak kapidan iceri girerdi... Beni uyardiysa bir o uyardi, ama dinlemedim...

Turkiye'den gelisimizin ustunden 5 hafta gecti.. 5 haftanin 3 haftasonunu Acillerde tukettik. Once Ozan Rota oldu... Hic detaya giremeyecegim, bilenler ne menem bir dert oldugunu bilir. Allah baska dert vermesin dedik, cok sukur, basit hastaliklar dedik optuk basimizin ustune koyduk. Akabinde ben oradan oraya kostururken burkula burkula yalama olan ayak bilegim iyiden iyiye sapitti.. Bir acil ziyaretimiz de boylece oldu. Tam kendimize geliyorduk ki, Ezo bir pazar gunu atesi 40'a cikartti... Meger bademcikleri sismis.. O hafta onu atlattik derken ertesi pazar heryeri kipkirmizi oldu, resmen sucicegi gecirir gibiydi.. Solugu yine acilde aldik, iki saat sirayi uc saat de Ezginin idrar ornegi icin cisini bekledik ve yine "cok sukur, bunlar basit dert" diyerek acili terkettik..

Hic sikayet etmiyorum, bu hastaliklarin hepsini basimin ustunde tasiyorum... Allah baska ciddi ve bilinmedik dert vermesin, napalim olacak boyle..

yine de yorgunluk ... diz boyu... daha cok yazacak sey var ama dedim ya...yorgunluk diz boyu...