Wednesday, July 25, 2012


Olimpiyat atesi aklina dustugunde heyecandan tuyleri diken diken olan insanlardan degilim ben..Hicbir zaman da olmadim.. Bugun ofiste birisi 2012 Olimpiyatlarinin Londra'da yapilacagi haberini ilk aldiginda nasil da sevincten agladigini anlatiyordu. Ben ise, 2005'in o meshur Temmuz'unu  2012'den once vatana donusumuzun mumkun olmayacagini kabullenmeye calismakla gecirdim. .. Zira pek sevgili esimin bu kutsal 2 haftaya bizzat yerinde taniklik etmeden degil Turkiyeye donmek, Londra sinirlarindan disari cikmayacagini biliyordum.. 

Biz buyurken Olimpiyat demek, Naim Suleymanoglu demekti... O hikaye de, sakatlikti, gonul isleriydi, araya giren basbakanlardi derken, 2 olimpiyat ardindan bitince bu buyuk olay bizim evde iyice bir anlamini yitirdi...Zira, dunya atlasinda yerini bile gosteremeyecegimiz ulkelerden gelen bir suru abinin hoplaya ziplaya bitirdigi yarislari seyretmek yerine, odamizda New Kids On The Block esliginde hayal kurmak daha eglenceliydi.

Aradan yillar gecti.. Ne zaman ki ben su meshur kredi karti sirketine calismaya basladim, ve su kredi karti sirketi de 2012 Olimpiyatina sponsor olacagini acikladi, ben o noktada olay hakkinda uzun uzun dusunmeye basladim...Itiraf ediyorum ki, bu dusunmelerin cogu da bilmem kac senedir konuyla ilgili yapilip duran sonu gelmez toplantilarda oldu. Herkes sirket girisinde duran devasa geri sayim ekrani yaninda 200 gun, 150 gun, 100 gun, bilmem kac gun kala mutlu mutlu fotograflar cektirirken, bu kadar alaca bulaca, gurultu, patirti, herseyin icine sokulup cikarildigi bir ton krema gibi midemi bulandirmaya baslamisti.

Olmadigim kadar komunist bir bakis acisi takinip "topu topu birkac saatlik seramonilere 80 Milyon Pound harcayan zihniyet kor olsun" diyerek daraltmayacagim kimseyi..korkmayiniz... Kim harciyorsa harciyor, alan razi, satan razi, gelen razi, giden razi.. Koskoca komisyon baskanlari boyle uygun gormus, sorup kaygilanmasi bana mi duser?? Bana olsa olsa  halkin geri kalani gibi ustume dusen sefaleti cekmek duser zamani geldiginde.. Otobuslerde, metrolarda cile cekmek, gecikmeler uzadikca devreye giren sinirleri hoplatici anonslarda Boris'in verdigi telkinleri dinleyip gulup gecmek, bavulunu kaptigi gibi gelen sporseverler yuruyen merdivenlerin sol taraflarinda durup trenleri kacirmama sebep oldukca yuzumde sevimli bir ifadeyle "aman da ne sirinler bu turistler" seklinde olayi alttan almak duser oysa.. (bu arada saka degil - gercekten belediye baskanimiz, Boris'imizin sevimli olmaya calisip olamayan anonslarini kaydetmisler, otobuslerde bekleme oldukca sanki salakmisiz da niye trafik tikaniyor anlamiyormusuz gibi bize durumu izaha kalkisiyor kendisi!!!!)

Yalniz donup dolasip geldigim soru su: Tum bu cilginligin ne kadari spor adina? Butun bu sponsorluklar, harcanan paralar, cekilen sefaletler olmasa, Italyan takiminin formalarini Armani, Ingilizlerinkini Stella design etmese,, Olimpiyat ruhu adi altnda satisa cikan her turlu ivir zivir olmasa,  yine bu dunya sporculari gelip Olimpiyat atesini yakamazlar mi? Yapilan altyapidan, ya da saglanan imkanlardan bahsetmiyorum burada.. Elbette ki, sporcunun kariyeri bu.. Onlara istedikleri imkanlar saglanacak, paralar odenecek, rahatliklar sunulacak...Ama bu sporcularin kac tanesi ortaya dokulen cilginlarca miktarda paradan payina duseni alacak.. Gunu sonunda gercekten kazanan kim olacak? Sporcular mi? Global sponsorlar mi? 

Bence sporun, sporcunun dogasindadir alcak gonulluluk..  Keske bu paralelde daha mutevazi olabilse bu isler de.. Butun bu isin icindeki komisyonlar, bir olimpiyatin basarisnin sponsor sirketlerin basarisindan ziyade, katilan sporcularin basarisi oldugunu anlayabilse, ve bunu azmin, disiplinin, sartlara karsi koymanin zaferi olarak benimseyebilse.. Bu asagidaki kareyi gorup, mucadele ruhunu kutlayabilmek icin  milyonlarca dolar harcamaya gercekten ihtiyacimiz var mi sizce?