Tuesday, September 03, 2013

Bahar gecti, yaz geldi gecti... En sevdigim aya geldik...

Benim bir blogum vardi, bugun sevdigim bir arkadasim hatirlatti.

Niye yazmiyorum diye kendime soyleniyorum... Az da olsa, uc bes satir da olsa...

Bazen isten tum damarlarimdaki kan cekilmiscesine yorgun geliyorum.

Son zamanlarda ofiste 3 saat, 4 saat, 6 saat araliksiz konustugum gunler oluyor...Yeni is, yeni yeni maceralar yasatiyor.

Ama su andaki en onemli maceramiz, yarin ilk siniflarina baslayacak Ezgi ve Ozan.

Saatlerce heyecandan uyuyamadilar yukarida... Fisir fisir sesleri geldi.

En sonunda, "anne bizle yatar misin 2 dakika" diyerek merdivenlerde gorunuverdiler.

Gittim, ikisini de alip bizim yataga attim, yattim aralarina... "ben de kucukken tatilin son gunu heyecandan uyuyamazdim" dedim. Ezgi: "Anne sen kucukken yuzun buyuktu ama vucudun kucuk muydu?" diye anlamli bir soru sordu.. Ardindan Ozan: "Anne sen buyuyunce kac yasinda oldun" diyerek baska bir boyut katti konusmamiza. Ayni yasta bir kiz ve bir oglanin annesiysen, muthis bir yetenek gelistiriyorsun istemeden... Hic alakasiz ve kesinlikle hicbir sekilde ilgilenmedigin iki konuda ayni anda son derece hevesli ve istekli gorunerek sohbet edebilmek gibi. Zira yataktaki muhabbetimiz bir noktada televizyonda Ezgi'nin en sevdigi cizgi filmin maalesef son bolumune gelmesi ile Ozan'in en sevdigi ucak modelleri arasinda gitti geldi.

Sonra iki dakika doldu, ben yataktan ciktim, "Cok heyecanlanirsaniz, birbirinize sarilin" dedim... Daha arkami donup odadan cikmadan, bizimkiler simsiki sarilip yataga gomulmuslerdi.

Benim iki yavrum buyudu... Abi, abla oldu... Ne kadar sukretsem az. Yarin girecekleri kapidan daha da buyuyup cikacaklar. Hayatlari artik tamamen degisecek, guzellesecek, bazen cok da guzellesmeyecek. Isin icine rekabet girecek, cok calismak girecek, basari oldugu kadar belki bazen basaramamak da girecek...

Tek dilegim birbirlerinden hic ayrilmasinlar... Birbirlerine iyi gunde, kotu gunde bugun sarildiklari gibi sarilsinlar. Birbirlerinin akli fikri olsunlar, biri dustugunde digeri kaldirsin.

Ve en onemlisi karsilarina hep iyi niyetli insanlar ciksin...Ne yaparlarsa yapsinlar, mutlu olsunlar, huzurlu olsunlar. Mutlak bu dunyanin derdine dusecekler, onlar kendiliklerinden dusmese bile eminim, anne baba olarak biz dusurecegiz bu mentalitenin icine, ama dilerim iclerinde bir yerde hep sigindiklari baska huzurlu bir dunyalari da olsun.

Yavrularim, dilerim su iki dakikacikta paylastigimiz dunya dolusu mutluluk tum okul hayatiniz boyunca yasayacaklarinizin baslangici olsun.






Thursday, April 25, 2013

Tabii cok uzun zamandir yazmayinca, insan neresinden baslayacagini sasiriyor...

Halbuki kosem bucagim, "bunu da yazmaliyim" dedigim notlarla dolu. Ama akil notu benimkiler. Her seferinde, ya kalem ya kagit bulamamaktan, ya da olmadik durumlarda yakalanmaktan kurtulamayip aklima yazdigim notlar... dusunceler... 


Mesela. "donmeli miyiz, donmemeli miyiz" cikmazimizin doruklarinda oldugumuz bir gun, Ankara'da bir alisveris merkezinde dolasirken kendi kendime:

" Vitrinde gorup, begenip denemek istedigin, ama ardindan almamaya karar verdigin ayakkabilari kafana firlatir gibi toplayan saticilar oldugu muddetce bu memlekete donulmemeli."

diye dusundum... 

Ne kadar luzumsuz ve bos bir sebep degil mi? Ama dogru... Beni resmen hayattan sogutuyor bu adamlar.. Insanliga inancim azaliyor. Ve memleketimde sagolsunlar bolca varlar... Kucuk dukkanlarda artik mecburiyetten, buyuk dukkanlarda burnu buyuklukten yapiyorlar belki, ama maalesef oradalar..

Hemen aksamina, meshur Tavaci Recep'imize gittik. Kapida her zamanki gibi Sef garson ve ekibiyle "Abim! yengem! hosgeldin, basim gozum ustune" muhabbeti.... Nasil bir hurmet, ikram, yani bahsisi saf altin ustunden versen, dunyanin hicbiryerinde gorulmeyecek zariflikte bir ihtimam. Cocuklara visne suyu istedik mesela bir ara, "Yengem sen hic  merak etme, ben onlarinkini azicik ocakta isitip getiririm" diyecek kadar kendince ince bir dusunce  - ki "Allah askina isitma abim, hic visne suyu isitilir miymis yaa " diye yalvar yakar vazgecirdim adami. Bunlari da gordukce insanin resmen postu oraciga seresi geliyor.


Ote yandan, bu kadar zamandir, biz donersek 23 senedir Turkiye'de yasamamis bir Tuna olaya nasil adapte olacak, nasil sirasini kapan, kaldirima tukuren, arabayi ustune suren birinin girtlagina yapismadan  yasayacak diye dusuneduralim, Tuna'dan bir tane daha yapmisiz da haberimiz olmamis...

Kucuk Tuna diye adlandirdigimiz Ozan efendi, Turkiye seyahatlarimizin buyuk bir kismini korna calan yesil yanmadan sarida gecen veya azicik ortalamanin ustunde hizli giden Mumtaz dedesini devamli " Dedeeee, yanlislikla mi gectin? Yanlislikla mi korna caldin?? Yanlislikla mi hizli suruyoon??" diye sora sora canindan bezdirdi.. "Yahu bunlar normal seyler burada oglum, bisey yok" desek de "yok dedem yanlislik yapti, bi daha yapmayacaksin dimi dede?" demek suretiyle mutemadiyen  kendini telkin etti. Park edilmez isaretlerinin onune zank diye parketmis sira sira arabalara her seferinde sasirip "Baba bunlar yaramaz arabalar mi? Yanlislik mi burada durmuslar?" deyip, boyle ilgili isaretin onune goz gore gore parkedenlerin akli basinda insanlar olabilecegine bir turlu akil erdiremedi.

Biz 13 senedir bu gelgitleri yasaya yasaya bu memlekette yasayip gidiyoruz bakalim hala. Ne olacak bu hikayenin sonu... Ne zaman kafamiza dank edecek aslinda burada mutlu oldugumuz....ya da orada daha mutlu olacagimiz. Ben de sonunu merak ettigim bir filmi izler gibi izliyorum.

Bu esnada, 2013 beni ilk 4 ayinda son derece memnun eden bir sene oldu - cok sukur. Bir sekilde kendimle birlikte cevremdeki herkes icin de taslar yerine oturdu... Sanki butun eksikler bir bir yerini buldu, ilahi adaletten alacagi olanlarin hesabi goruldu. Boyle gider mi acaba diyorum bazen? Bilmem... Gitse de gitmese de sukretmeyi bilmek lazim galiba... Tadini cikartmak..

Ustune bir de bahar geldi...

Bahar ki ne bahar... cayir cimen... kuzular... erguvanlar... bahcelerde ciglik cigliga oynayan cocuklar... aksamlari acik camlardan iceri giren taze kokular...

Daha ne olsun...