Monday, November 06, 2006

Vizesiz Seyahat Özgürlüğünden Manzaralar




Bir cuma öğleden sonrası işlerimizden apar topar kaçtık ve en yakındaki Paris trenine atladık


3 saat sonra bu Otele ulaştık


Odamız küçücük ama çok şirindi, ben keyfini çıkarırken....

Tuna hemen ön araştırmalara koyuldu.

Tipik Fransız kahvaltılarından önce....
Guardian ve Milliyet satan bir gazeteci bulduk ve
ardından kruvasan ve kahve boyutunda memleket meselelerini çözmeye koyulduk..

Yiyip içmediğimiz zamanlarda da elbette gezdik tozduk... Luxembourg Bahçeleri öyle güzeldi ki bir an orada dikili heykellerden biri olmanın hayalini kurduk.

Ya da Sacra Coeur'da güneş ya doğsa ya batsa ama ortalık hep bu renk olsa diye umduk.

Nedense sonbaharda daha bir güzel göründü gözümüze Paris!

Sakindi sessizdi huzurluydu ondandır belki.

Marquez bile sevdi sanki St. German des Pres'de içtiğimiz Cafe Creamleri...
Onun bile daha az acıklıydı oralarda sanki dili.

Ne var ki dönme vakti iki gün içinde gelip buldu bizi...

Yol herzamanki gibi yorucuydu.
Trende artik ne harcanan paralar, ne yorgunluktan sızlayan ayaklar konuşuldu.
Bol bol uyundu uyundu uyundu...

2 comments:

Anonymous said...

Komsucummmm harika resimler bunlar, hele bos sandalyeyle sakinligi anlatman.. baktim kaldim oylece..Ne kadar yaratici olmus cok sevdim :)
(Portakal agacindaki Hatice'ye yazilanlar gibi oldu :P)
Ozledik seni gorusuruz bu gece...

Anonymous said...

kıskanıyorum hem de çok kıskanıyorum.