Thursday, April 25, 2013

Tabii cok uzun zamandir yazmayinca, insan neresinden baslayacagini sasiriyor...

Halbuki kosem bucagim, "bunu da yazmaliyim" dedigim notlarla dolu. Ama akil notu benimkiler. Her seferinde, ya kalem ya kagit bulamamaktan, ya da olmadik durumlarda yakalanmaktan kurtulamayip aklima yazdigim notlar... dusunceler... 


Mesela. "donmeli miyiz, donmemeli miyiz" cikmazimizin doruklarinda oldugumuz bir gun, Ankara'da bir alisveris merkezinde dolasirken kendi kendime:

" Vitrinde gorup, begenip denemek istedigin, ama ardindan almamaya karar verdigin ayakkabilari kafana firlatir gibi toplayan saticilar oldugu muddetce bu memlekete donulmemeli."

diye dusundum... 

Ne kadar luzumsuz ve bos bir sebep degil mi? Ama dogru... Beni resmen hayattan sogutuyor bu adamlar.. Insanliga inancim azaliyor. Ve memleketimde sagolsunlar bolca varlar... Kucuk dukkanlarda artik mecburiyetten, buyuk dukkanlarda burnu buyuklukten yapiyorlar belki, ama maalesef oradalar..

Hemen aksamina, meshur Tavaci Recep'imize gittik. Kapida her zamanki gibi Sef garson ve ekibiyle "Abim! yengem! hosgeldin, basim gozum ustune" muhabbeti.... Nasil bir hurmet, ikram, yani bahsisi saf altin ustunden versen, dunyanin hicbiryerinde gorulmeyecek zariflikte bir ihtimam. Cocuklara visne suyu istedik mesela bir ara, "Yengem sen hic  merak etme, ben onlarinkini azicik ocakta isitip getiririm" diyecek kadar kendince ince bir dusunce  - ki "Allah askina isitma abim, hic visne suyu isitilir miymis yaa " diye yalvar yakar vazgecirdim adami. Bunlari da gordukce insanin resmen postu oraciga seresi geliyor.


Ote yandan, bu kadar zamandir, biz donersek 23 senedir Turkiye'de yasamamis bir Tuna olaya nasil adapte olacak, nasil sirasini kapan, kaldirima tukuren, arabayi ustune suren birinin girtlagina yapismadan  yasayacak diye dusuneduralim, Tuna'dan bir tane daha yapmisiz da haberimiz olmamis...

Kucuk Tuna diye adlandirdigimiz Ozan efendi, Turkiye seyahatlarimizin buyuk bir kismini korna calan yesil yanmadan sarida gecen veya azicik ortalamanin ustunde hizli giden Mumtaz dedesini devamli " Dedeeee, yanlislikla mi gectin? Yanlislikla mi korna caldin?? Yanlislikla mi hizli suruyoon??" diye sora sora canindan bezdirdi.. "Yahu bunlar normal seyler burada oglum, bisey yok" desek de "yok dedem yanlislik yapti, bi daha yapmayacaksin dimi dede?" demek suretiyle mutemadiyen  kendini telkin etti. Park edilmez isaretlerinin onune zank diye parketmis sira sira arabalara her seferinde sasirip "Baba bunlar yaramaz arabalar mi? Yanlislik mi burada durmuslar?" deyip, boyle ilgili isaretin onune goz gore gore parkedenlerin akli basinda insanlar olabilecegine bir turlu akil erdiremedi.

Biz 13 senedir bu gelgitleri yasaya yasaya bu memlekette yasayip gidiyoruz bakalim hala. Ne olacak bu hikayenin sonu... Ne zaman kafamiza dank edecek aslinda burada mutlu oldugumuz....ya da orada daha mutlu olacagimiz. Ben de sonunu merak ettigim bir filmi izler gibi izliyorum.

Bu esnada, 2013 beni ilk 4 ayinda son derece memnun eden bir sene oldu - cok sukur. Bir sekilde kendimle birlikte cevremdeki herkes icin de taslar yerine oturdu... Sanki butun eksikler bir bir yerini buldu, ilahi adaletten alacagi olanlarin hesabi goruldu. Boyle gider mi acaba diyorum bazen? Bilmem... Gitse de gitmese de sukretmeyi bilmek lazim galiba... Tadini cikartmak..

Ustune bir de bahar geldi...

Bahar ki ne bahar... cayir cimen... kuzular... erguvanlar... bahcelerde ciglik cigliga oynayan cocuklar... aksamlari acik camlardan iceri giren taze kokular...

Daha ne olsun... 




No comments: