hicbir kitabini bitirmenin kismet olmadigi Virgina Woolf'un "a woman must have money and a room of her own if she is going to write" vecizesiyle neden hala bir turlu kayda deger birsey yazamadigimin aciklamasini da bulmus olduk... evet bir odaya ihtiyacim var benim (ha ha paraya degil, sadece odaya) . Soyle kucuk sevimli, camin onunde masasi olan, mumkunse cayira cimene, otlayan koyunlara, ineklere bakan cinsten...
Bu vesileyle en azindan hayatim boyunca unutmayacagim tek bir cumle ogrenmis olmayi bile kar sayarak Woolf okumayi emekliligime kadar ertelemis bulunuyorum. ya da ...ya da...soyle dagin basinda bir yerde; ruzgar estikce cift cam olmayan pencereleri titreyen, kosesinde bir sominesi, pencerelerinin birinden mutlulukla batan bir gunesiyle bana ait bir odam olana kadar en azindan...bu dag basindaki oda hayali artik aylarca oyalar beni.
iste boylece, virgina woolf takintimdan kurtulup defalarca baslayip yarim biraktigim kitaplarinin arasina saklanmis bir firsati nihayet buldum da , bir orhan pamuk sever olarak hala okuyamamis olmaktan esef duydugum Yeni Hayat'a baslayabildim... Yeni Hayat ile birlikte kendi yeni hayatimin da farkina varmam uzun surmedi.
Ilk birkac sayfadan itibaren yer yer Kar'a cok benzettigim bu kitabi sevmeyeni gordum, baslayip yarim birakani hatta birkac sayfa sonra sikilani bile gordum, ama benimkisi gibi acikli bir yaklasimi ne gordum ne isittim... kitap artik o kadar meshur ki, giris yapmaya bile gerek yok belki- malum; bir grup genc bir kitap okuyor ve hayatlari degisiyor. Degisiyor degismesine de... kitabin bazi parcalari bana oyle surreal geliyor ki, aslinda beni huzursuz edenin bu surrealism mi yoksa kendime bile ait olmayan bir hayal dunyasina tahammulsuzugum mu karar veremiyorum son bir haftadir. Ben boyle bir insan degildim halbuki, gunlerdir apartman onunde oturan, gelene gecene vidividi soylenip dururken bir yandan da fasulye ayiklayan teyzeler gibiyim resmen... kitabin ilk baslarinda annesini birakip kendini yollara vuran cocugun sorumsuzluguna soylendim mesela oncelikle, "ne olacak simdi bu cocugun veremedigi derslerine, halbuki ne de guzel okuyordu" dedim... Sonra o muhtesem otobus kazasi anlatimlarinda, bir insan nasil hic yasamadigi bir sahneyi sadece kelimelerle bu kadar guzel anlatabilir diye aklimdan gecirsem de, hemen ardindan "neyse bari bu sipanin akli basina gelse de kalkip gitse evine" diye icin icin dua ettim...hele o canan miymintisi "yeni hayati ariyorum" zirvasiyla caanim cocugu oradan oraya suruklemedi mi, soyle kitabin icine girip ikisini de kolundan tutup evire cevire dovesim geldi.
Simdi kitabin ortalarindayken Dr. Nadir'den medet umar haldeyim...bari bu adam akli basinda ciksa da bizim oglanin annesini arayip " gel kardesim, al oglunu saga salim" dese vallahi icime su serpilecek... lakin ne var ki o da pek tekin pabuc degil gibi..
Sozun kisasi, ben ne ara boyle "adam sen de, bu ne sacma sey, olacak is mi?" diye her hikayeden huylanir hale geldim, ne ara roman kahramanlarini bile inandirici olmamakla , efendi uslu davranmamakla suclar oldum bilemiyorum ama bu bir isaret ki ben yaslaniyorum...
bunu gunun birinde Orhan Pamuk'tan ogrenecegimi tahmin etmezdim ancak hic farkina varamamaktan iyidir... sagolasin orhan abi...
bu arada; orhan abicim gecenlerde bi sohbete geldi buralara, biz de kalktik gittik... soyle kendi halinde, basi onunde miril miril mirildanan, koca gozluklerinin ardinda dunya umurunda olmayan, mumkun oldugunca kendi anadilinde konusan (sanki bi salon dolusu ingilize niye turkce konusacaksa?) bir adam beklerken ben, sakaci, guler yuzlu, espirili, hazircevap ve son derece kendine guvenen bir yazarla karsilastim ve ne yalan soyleyeyim biraz hayal kirikligina ugradim? halbuki ben yazan adamin kor kutuk melankoligini severdim...soyle azicik sevdali bakanini.. oyle her soruya verilecek onceden calisilmis cevabi olmayanini... ve hatta mumkunse hic espiri yapmayanini... tabii ki turlu cesitli politik sorular soruldu, nasil etsek de bu adami oyuna getirsek, soyle agzindan soylememesi gereken laflar alsak niyetiyle planlanmis sozler alindi arka siralardan... neyse ki hicbir spekulasyona yer birakmadan sorular cevaplandi, kotu niyetli dinleyiciler bastan savildi... belli ki orhan abi senelerdir yazmak kadar alistigi bu konusmak isinde de ustalasmisti... kendisine daha az politik daha cok yazmali uzun seneler diliyoruz... ayrica "Orhan abicigim bize de bekleriz, kendi ellerimle borek acarim size, bi de yanina cay demlerim, cikin cikin gelin" demeyi de ihmal etmiyoruz... buralara kadar gelmisken bakarsiniz bize de gelir ...
Bu vesileyle en azindan hayatim boyunca unutmayacagim tek bir cumle ogrenmis olmayi bile kar sayarak Woolf okumayi emekliligime kadar ertelemis bulunuyorum. ya da ...ya da...soyle dagin basinda bir yerde; ruzgar estikce cift cam olmayan pencereleri titreyen, kosesinde bir sominesi, pencerelerinin birinden mutlulukla batan bir gunesiyle bana ait bir odam olana kadar en azindan...bu dag basindaki oda hayali artik aylarca oyalar beni.
iste boylece, virgina woolf takintimdan kurtulup defalarca baslayip yarim biraktigim kitaplarinin arasina saklanmis bir firsati nihayet buldum da , bir orhan pamuk sever olarak hala okuyamamis olmaktan esef duydugum Yeni Hayat'a baslayabildim... Yeni Hayat ile birlikte kendi yeni hayatimin da farkina varmam uzun surmedi.
Ilk birkac sayfadan itibaren yer yer Kar'a cok benzettigim bu kitabi sevmeyeni gordum, baslayip yarim birakani hatta birkac sayfa sonra sikilani bile gordum, ama benimkisi gibi acikli bir yaklasimi ne gordum ne isittim... kitap artik o kadar meshur ki, giris yapmaya bile gerek yok belki- malum; bir grup genc bir kitap okuyor ve hayatlari degisiyor. Degisiyor degismesine de... kitabin bazi parcalari bana oyle surreal geliyor ki, aslinda beni huzursuz edenin bu surrealism mi yoksa kendime bile ait olmayan bir hayal dunyasina tahammulsuzugum mu karar veremiyorum son bir haftadir. Ben boyle bir insan degildim halbuki, gunlerdir apartman onunde oturan, gelene gecene vidividi soylenip dururken bir yandan da fasulye ayiklayan teyzeler gibiyim resmen... kitabin ilk baslarinda annesini birakip kendini yollara vuran cocugun sorumsuzluguna soylendim mesela oncelikle, "ne olacak simdi bu cocugun veremedigi derslerine, halbuki ne de guzel okuyordu" dedim... Sonra o muhtesem otobus kazasi anlatimlarinda, bir insan nasil hic yasamadigi bir sahneyi sadece kelimelerle bu kadar guzel anlatabilir diye aklimdan gecirsem de, hemen ardindan "neyse bari bu sipanin akli basina gelse de kalkip gitse evine" diye icin icin dua ettim...hele o canan miymintisi "yeni hayati ariyorum" zirvasiyla caanim cocugu oradan oraya suruklemedi mi, soyle kitabin icine girip ikisini de kolundan tutup evire cevire dovesim geldi.
Simdi kitabin ortalarindayken Dr. Nadir'den medet umar haldeyim...bari bu adam akli basinda ciksa da bizim oglanin annesini arayip " gel kardesim, al oglunu saga salim" dese vallahi icime su serpilecek... lakin ne var ki o da pek tekin pabuc degil gibi..
Sozun kisasi, ben ne ara boyle "adam sen de, bu ne sacma sey, olacak is mi?" diye her hikayeden huylanir hale geldim, ne ara roman kahramanlarini bile inandirici olmamakla , efendi uslu davranmamakla suclar oldum bilemiyorum ama bu bir isaret ki ben yaslaniyorum...
bunu gunun birinde Orhan Pamuk'tan ogrenecegimi tahmin etmezdim ancak hic farkina varamamaktan iyidir... sagolasin orhan abi...
bu arada; orhan abicim gecenlerde bi sohbete geldi buralara, biz de kalktik gittik... soyle kendi halinde, basi onunde miril miril mirildanan, koca gozluklerinin ardinda dunya umurunda olmayan, mumkun oldugunca kendi anadilinde konusan (sanki bi salon dolusu ingilize niye turkce konusacaksa?) bir adam beklerken ben, sakaci, guler yuzlu, espirili, hazircevap ve son derece kendine guvenen bir yazarla karsilastim ve ne yalan soyleyeyim biraz hayal kirikligina ugradim? halbuki ben yazan adamin kor kutuk melankoligini severdim...soyle azicik sevdali bakanini.. oyle her soruya verilecek onceden calisilmis cevabi olmayanini... ve hatta mumkunse hic espiri yapmayanini... tabii ki turlu cesitli politik sorular soruldu, nasil etsek de bu adami oyuna getirsek, soyle agzindan soylememesi gereken laflar alsak niyetiyle planlanmis sozler alindi arka siralardan... neyse ki hicbir spekulasyona yer birakmadan sorular cevaplandi, kotu niyetli dinleyiciler bastan savildi... belli ki orhan abi senelerdir yazmak kadar alistigi bu konusmak isinde de ustalasmisti... kendisine daha az politik daha cok yazmali uzun seneler diliyoruz... ayrica "Orhan abicigim bize de bekleriz, kendi ellerimle borek acarim size, bi de yanina cay demlerim, cikin cikin gelin" demeyi de ihmal etmiyoruz... buralara kadar gelmisken bakarsiniz bize de gelir ...