Thursday, June 29, 2006

Gec kaldik, cabuuk !!


Bunu yazacagima Tuna'ya soz verdim. Ve iste yaziyorum...

Kadinlarin biryere gitmek icin neden erkeklerden en az 15 dakika sonra hazir olduklari konusuna bir aciklama getirmemiz lazim kadin milleti olarak. Bunu hemcinslerime bir iyilik yapip ben ustleniyorum:

Kadinlar gec hazirlanirlar, cunku:
1- Siz erkeklerin sooyle ayaklarinizi uzatip televizyon seyrettiginiz yarim saat icinde bir kadin bir makine camasir yikar, bulasik makinesini bosaltir, daha onceden cikarttiginiz ama kirliye atmaya usendiginiz kiyafetlerinizi ayirir, okunmus gazeteleri, dergileri ve gun boyunca oraya buraya atilmis ivir ziviri toplar ve tum bunlari yaparken bir yandan da size bes dakika araliklarla "tras ol askim", "dusa gir askim!" seklinde hatirlatmalarda bulunur. Siz de bu hatirlatmalara, hatirlatmanin icerigi ne olursa olsun "bi dakka canim" dersiniz ve bu bi dakikalar seyrettiginiz programin bitisine kadar surer gider.

2- Siz nihayet kicinizi kaldirip dusa girmeye karar verdiginizde kadin sizin tarafinizdan bosaltilan alana dogru ilerler. Sehpalarin uzerlerindeki bilimum tabak, bardak, cop vs. yi toparlar. Koltuklari ve yastiklari puf puf eder (o da ne demekse?). Kicinizin altinda pacavraya donmus battaniyeyi havalandirir katlar, koseye koyar. Biri bir yana digeri baska yana dagilmis sandalyeleri duzeltir, vazodaki solmus gitmis kokmaya yuz tutmus cicekleri cope bosaltir. Onlari bosaltmisken copu de bosaltir. Hazir aklina gelmisken toz alir.

3- Bu esnada siz soyle guzeel bir banyo yapmis, tras olmus ve kendinize gelmissinizdir. Siz banyodan cikarken kadin girer. Dusa girmeden once su isinadursun, lavaboyu tuvaleti ovar. Hizini alamazsa kuveti de ovup dusa girer. Sacini yikarken de bos durmaz ne giymesi gerektigini dusunur. Ciktiginda sizi bornozunuzla bilgisayarin basinda bulur.

4- Siz emaillerinize bakarken kadin sacini kurutmaya baslar. Kadin saci dediginiz de sizinkiler gibi kendiliginden kurumaz ki! Kopuktu, fircaydi birsuru alet edevat gerektirir. O esnada siz kariniza "acaba ne giysem" diye soylenmeye baslarsiniz.

5- Sac kurutma makinesinden firsat bulup anlasabilirseniz ne ala. Yok anlasamazsaniz yaklasik 5 dakika kadar bir odadan digerine bagirarak ve karinizin sac kurutma islemini yaklasik 5 dakika uzatarak bir sonuca ancak varirsiniz. Sonucta giyilecekler belirlenir. Siz donup dolasip yine ayni kot ve t-shortunuzu giyerken karinizin banyoda giymeyi dusundugu pantolona uygun bluz, bluza uygun kolye, kolyeye uygun kupe, kupeye uygun sac, saca uygun makyaj, ve tum bunlarin yaninda da tekrar pantolona uygun ayakkabi, ayakkabiya uygun corap, bluza uygun ceket, cekete uygun canta gibi dusunulmesi gereken noktalar aklina gelir. O esnada erkek odaya girer ve "Askim bi sefer de saatinde hazir ol ama yaa, her seferinde gec kaliyoruz, niye vakitlice hazirlanmiyorsun anlamiyorum ki, ne yapiyosun bu saate kadar, bak bana ne guzel iki dakikada hazirlandim, sen iki saattir hazirlanamadin, blah blah blah blah blah" seklinde soylenmeye baslar.

Ve iste kadinlar bu yuzunden, evet evet, sadece ne giyeceklerine karar verememeleri yuzunden erkeklerden 15 dakika gec hazirlanirlar. Su kadinlar da yok mu?? Valla bi alem bunlar !!

Thursday, June 15, 2006

Nar

Cok uzun zaman olmus yazmayali.. Gerci son zamanlarda birkac yazma tesebbusum olduysa da gerek ruh halimin dengesizligi, gerek ise ust duzeyde bir yogunluk sebebiyle yazamadim. Bu kadar maymun istahli olup, hevesle bu blogu acip, sonra da boyle iki ayda bir yaziyorum diye vicdan azabi cekiyor muyum? Hayir.. Keyfimin kahyasi oldugum nadir alanlardan birisi burasi, bunu da boyle stres unsuru haline cevirirsem iyice deliririm kanaatindeyim.

Stratford gezimizden bir sure sonra "ha bitti, ha bitecek" diye diye uc bucuk seneyi devirdigim isimden ayrilip kendi basimin caresine bakmayi dusunuyordum ki, o da ne?? Isler yoluna girer gibi olmasin mi? Olsun olsuuun.. Alinan yeni kararlar, uzun konusmalar, planlar, havalarda ucusan dokumanlar, cizelgeler derken gelen ilk musteri de cabasi. Pek sevindik bu duruma tabii ama islerin iyi gitmesiyle yogunluk da artti. Neredeyse aylarca evden calisan, ise baslamadan once spora giden, kahve molasinda utu yapan ben, mesai saatim bir saat uzamis olarak ofise geri dondum ve trende insanlarla burun buruna, birbirimizin nefeslerini soluya soluya ise gitmek nasilmis bir kez daha hatirladim. Ardindan bir Turkiye seyahati geldi. Daha oncesinden gunlerce ne giyecegimi dusundugum ve sonucta ne giyersem giyeyeim karsimdaki ablalarin ustune asla gelemeyecegimi anladigim bir toplantidan ve otel odasinda kah calisarak, kah Turkce programlara hasret gidererek gecen uc dort gun sonra gidip ailemi gordum. Canimin kosesi Muratim, caninin kosesi Minesi ile aileyi tanistiracakti ve asla kacirilmamasi gereken bir olaydi. Ilac gibi geldi yine bu vuslat, herzamanki gibi donerken kendi kendime cok agladim. Ve herzamanki gibi aglamiyormus gibi yaptim. Allah'tan bu sefer yanimda canimin diger kosesi Mertim de vardi Istanbul'a kadar. Yine memleket ile ilgili bircok gozlemim oldu, tum gozlemlerimi kucuk defterime yazdim. Tuna'ya artik donme zamanimizin geldigi konusunda yeni argumanlar gelistirmeye calistiysam da cok basarili olamadim. Bu arada canim Zeytinim ve Erguncuumun bir kizlari oldu. Ceyda hanim annesi gibi tez canli oldugunu daha dogarken kanitlayarak bir ay erken tesrif etti. Bu olay benim yuregimi agzima getirtmekle birlikte, Duygu dogumdan uc saat sonra, sanki hicbirsey yapmamis, catir catir dogurmamis gibi bir sukunet , bir huzur icindeydi ki doganin gucune bir kez daha hayran kaldim.

Sonra eve geri donus ve tekrar bir adaptasyon sureci. Duygusal dengesizligim su aralar tavanlarda, kendimle basa cikamiyor gibiyim artik. Oyle ki, hicbirsey umurumda degil sanki. Bazen cumlelerimin ortasinda konusmayi kesip gidip uyumak ya da oylece pencereden disari bakmak filan istiyorum. Dun aksam morali bozuk bir arkadasima moral vermeye calisiyordum telefonda.. Dusundum ki, "Yaa senin ne haddine moral vermek, sen git kendini, kafani duzelt once". Konusmanin ortasinda, belki de onlarca anlamsiz ve amacsiz cumle sonrasinda aslinda konusmalarimin hicbiryere gitmiyor oldugunu farkettim. Birak dedim, herkese bir iyilik yap, karsindaki insani da kendini de kurtar, bir sus iki dakika... Nitekim de sustum cok lafi uzatmadim kapattim.

Isyerinde de bir stres altindayim ki son gunlerde.. anlatsam kitap olur o yuzden bu konuya girmek bile istemiyorum. Zaten is icin uzulmemeye karar verdigim gunden beri daha bir rahatim, en azindan ruyalarima girmiyor.

Yaa iste boyle gunler haftalar ve hatta aylar gelip geciyor biz de yasayip gidiyoruz. Arada guzel seyler de yapmiyor degiliz hani. Guzel filmler seyrediyoruz, kitap okuyorum, Tuna World Cup'tan eksik kalmiyor..Ben de artik sanirim tekrar eski rutinime donerim yaza adaptasyon surecimi tamamlayinca. Boylelikle bu yaz da biter ve biz arkasindan yine "ne cabuk gecti, daha 2006'ya yeni girmistik" deriz.. Her sene birbirinin aynisi olarak devam eder gider.. Turkiyedeyken aldigim ve onceki gece bitirdigim ancak hic hoslanmadigim bir Elif Safak kitabindan alinti yaparak sozlerimi noktalamak istiyorum simdilik. Zaman okyanusta bir damladir, ne kadar buyuk oldugunu asla bilemezsin demis Elif ablamiz. Bunu derinlemesine dusununce ortaya cok garip fikirler cikiyor. Mesela nasil oluyor da, bir sene bir gun gibi geciyor, sonra daha da garibi hayat bir sene gibi geciyor.. Bu cumle bu tarz dusunceleri getiriyor insanin aklina, ama ne var ki bu dusunceler insani asla bir yere goturmuyor. Su aralar ben en iyisi susayim biraz dusuneyim. Ve bu cumle de Baba ve Pic'te benim acimdan dusunmeye deger bulunan tek cumle olarak kayda alinsin.