Sunday, November 29, 2009

2010


ilk gun gecti, hatta inanmazsiniz ilk iki ay bile gecti gitti iste... yine herzamanki gibi cumalar pazartesileri kovalamaya basladi.."oh haftasonu!!" demeye kalmadan daldik pazar aksami telaselerine... biz pazar gunlerini hic sevmezdik uc kardes...sanki evin icine soyle kara bir bulut gelir otururdu. Annem illa ki pazara gider, birseylere soylene soylene eve geri donerdi... sonra ortaliga maydonozlar naneler yayilir, ayiklanir, meyveler yikanir dolaba kaldirilir, pazardan illa ki alinan balik aksam yemegi olarak hazirlanmaya baslanirdi...elleri tum bunlarla dolan annem bir yandan da, "banyoya gir murat", "odevin bitti mi mert??" diye soylenir dururdu..sana soylenmez miydi diyeceksiniz, vallahi hic hatirlamiyorum... ben devamli evin bi kosesinde ya ders calisan ya hulyali duslere dalan, soylenmeden banyoya giren cikan, odevlerini hic aksatmayan bir tiptim o aralar, sanirim varligim ve yoklugum pek belli olmazdi...

aynen simdiki gibi ama daha agir agir, o pazarlari da cumalar kovaladi, geldik bu yaslara. Kendi evimiz barkimiz oldu, gidecek bir pazarimiz olmasa da kendi colugumuz cocugumuz oldu. Nasil geldik 2010'a??

Oncelikle tecrubeli annelere sunu sormak istiyorum. Cocuk kismina bakip bakip "Yahuu bu/bunlar gercekten benim mi??? Ben bu kadar buyudum mu ki?? Ne zaman?? Nasil?? " dediginiz oluyor muydu sizin de ilk baslarda?? Oluyorduysa bu inanamamazlik durumu ne zamana kadar surdu, nasil gecti?? Ben ve Tuna mutemadiyen agzimiz acik seyretmekteyiz cocuklari su aralar. Ote yandan, her yaptiklari hareketi sanki dunyada bir bizim cocuk ellerini cirpiyor ya da gidiyor kardesine sariliyormus gibi heyecanla takip ediyoruz. Eskiden boyle tiplere sinir olurdum, Allahim daha neler gelecek basima sen bizleri koru. Simdi aynisi oldum... Her tanidigin karsina Ezgiyi cikartip "hadi kizim opucuk gonder" diyorum. Bu kiz yakinda beni yolda gorse tanimiyor olacak soyleyeyim.

Ezgi ve Ozandan haberler ...Su aralar bizim iki velette kavga had safhada. Birbirleriyle bazen cok guzel oynuyorlar, bazen de baska oynayacak onlarca oyuncaklari olmasina ragmen ayni sey icin alt alta ust uste didisiyorlar. Dusunuyorum, 24 saat 7 gun kim kimle bi arada kalsa, ayni yerde ayni anda yatsa, kalksa, yese, icse heralde herkes icin durum bu olur, o yuzden anlayis gostermeye calisiyorum. Ama catisma durumlarinda bazen nasil davranmam gerektigini bilemiyorum. Laftan sozden anlamiyorlar cunku. Tek elimden gelen kavga unsurunu ortadan yok etmek, ve son derece heyecanli bir sesle sarki soylemeye baslamak oluyor ki, bi anda ne icin niye kavga ettiklerini unutuyorlar benim bed sesimi duyunca :)

Ote yandan Ezgi bir adet saklabanken, Ozan sanki 40 yasina gelmis, gormus gecirmis bir agir abi gibi. Ezoya birseyi bir kere goster, hemen ogrenir... El cirpar, kendi capinda dans eder, opucuk gonderir, sarilir, oksar, ihtiyaci olan neyse, dede babanne, anne, Nicola kim varsa etrafta "geeee" diye cagirip gosterir... Ozan ise durur. Kitaplarini karistirir, etrafa bakinir, yatar yuvarlanir, Ezgiyi seyreder, televizyondaki ayiciklari seyreder...Bisey ogretmeye calisirsak hic muhattab olmaz.. Bu ne istir anlamadim. Bu iki velet ayni anadan dogdular, ayni sekilde geciriyorlar gunlerini ama birbirinden oyle farklilar ki...

Anneden haberler: Anne herkese cocuklarinin fotografini gosterdigi, herturlu muhabbeti ne yapip edip cocuklarina getirdigi ilk iki haftanin sonunda ofisteki yeni hayatina alismistir. Cok yorucu da olsa en azindan kendini daha iyi ve insan gibi hissetmektedir. Bazen sabahlari 5.30 da evden cikip aksam 6 da evde oldugu olur. Ama eve geldiginde kendisini gorur gormez ona dogru son surat surunup birbirlerini ezerek gelmeye calisan iki adet tirtil her turlu yorgunluga deger. Istedigi gibi kendini toplayip eski gunlerindeki gibi bakimli olmayi beceremeyen anne, bazen ofsiteki aynalarda yorgun, bitkin, capulsuz haline bakar ve "Pfff" der, umursamadan arkasini doner gider. Cunku kimsenin hakkinda ne dusundugunun artik hicbir onemi yoktur. Artik dunyadaki en onemli iki sey evde onun yolunu bekleyen iki cift gozdur. O gozler mutlu baksin, huzurlu baksin, kimse oksurmesin, tiksirmasin, aglamaasin, o zaman hersey hostur, gerisi bostur. Onumuzdeki uc ila bes sene icinde, cocuklar azicik buyuyup en azindan gece iki kereden az uyanmaya basladiklarinda, elbet Anne de kendini toplar, kalan son uc bes kiloyu verir, giyinir suslenir kendine gelir. Bu donemde hersey artik annenin gozunde daha farkli bir perspektif kazanmistir. Anne kendini herzamankinden daha saglam hisseder. Allah saglik versin yeter ki, Annenin gucu herseye yeter. Isine de gider, yemegini de yapar, cocugunu da buyutur. Yeter ki saglik olsundur...

Boyle bizden haberler... Yeni yilda herkese mutluluklar ve guzellikler diliyorum. Ve senelerdir gozlemledigim, uzerinde cok dusundugum ve paylasmak istedigi birsey var. Cok ukalalik gibi olmayacaksa bunu paylasmak istiyorum kendime ait bir cikarim olarak..

Istasyonda kalabaligin icinde bekleyen iki cesit insan vardir. Birisi dimdik durur, kimin ne taraftan ustune ustune geldigini umursamaz, asla yerinden kimildamaz. Herkes bu kisiye carpmamak icin yonunu degistirir ve bu insan tek bir omuz darbesi bile almadan saatlerce orada bekleyebilir. Diger cesit insan ise karsisinda yeni gelen trenlerden inmis yuzlerce insanin akinini gorup bir oraya bir buraya kacisir durur. Ama her seferinde birinin yolunu kesmeyeyim derken, baska birinin ayagina basar, bir digerine carpar, kufur yer, ters ters bakilir, kisaca tesekkur edilmez aksine bir o kadar da laf isitir...

Ben hep bu ikinci tur insanlardan oldum...

Arabesk bir anlamda yazmiyorum bunlari... Secerek, bilerek boyle oldum. Boyle olmanin en dogrusu oldugunu dusunerek...Ama simdi goruyorum ki dogrusu bu degil. Ben de dimdik olmaliyim, adimlarim yere saglam basmali, kimse gelip carpip gecememeli... Kendim icin, cocuklarima iyi bir ornek olabilmek icin yeni yilda boyle bir insan olmak istedigime karar verdim. Hicbir yeni yil kararim yok... Hicbir verip de sonradan bozacagim sozum yok. Bir tek bu var. Yere basan ayaklarim var. Cocuklarim var. Tuna var.. Ben varim.

Hosgeldin 2010. Buyur bakalim....